Kim Bu Judith?

Çarşamba, Mart 23, 2016

Rang De Basanti



“Hayatını sürdürmenin iki yolu var; gidişata olduğu gibi göz yummak, ya da onu değiştirme sorumluluğu üstlenmek.”

Hindistan Yeni Dalgasının en bilinen yönetmeni Rakesh O. Mehra, filmlerinde izleyicilerine Hindistan hikayeleri anlatıyor. Filmlerin, “bir ülkenin ruh halini yansıttığını” belirten Mehra, 2006 yılında tam da bu sözlerine kanıt olacak bir film çekti. Eski bir sömürge ülkesi olan Hindistan’daki gençlerin kendi ülkelerine ve tarihlerine yabancılaşmalarını konu alan film yayınlandığı sene büyük bir yankı uyandırdı. Hem işlediği konu bakımından hem de kalitesiyle kendisine sağlam bir yer edinen Rang De Basanti Hindistan’ın Oscar’a açılan kapısı oldu.

Genç yönetmen Sue Mckinley’in (Alice Patten), Hindistan’ın İngiliz sömürüsü altında olduğu yıllarda subay olan dedesinin günlüklerini okumasıyla, hikaye başlıyor. Günlüklerde kendisini derinden sarsan olaylara şahit olan Sue bu defterde yazılanları herkesin duymasını ister ve bir belgesel çekmeye karar verir. Kendi ülkesinde destek bulamayan Sue, Hindistan’da yaşayan arkadaşı Sonia (Soha Ali Khan) sayesinde film için Delhi’yi seçer. Günlükte anlatılanlar Hindistan’da yaşananlar, bu olayları yaşayanlar da Hindistanın insanlarıdır. Belgeseli Delhi’de çekip, bu ülkenin insanlarıyla çalışmaktan daha doğru bir tercih olamaz. En azından Sue böyle düşünür.

Ancak sonuç tam bir hayal kırıklığıdır Sue için. Önce belgeselde oynayabilecek birilerini arar ve bulamaz. Karşısına Sonia’nın yakın arkadaşları Aslam (Kunal Kapoor), Karan (Siddharth), Diljeet (Aamir Khan), ve Sukhi (Sharman Joshi) çıktığında belgeselde onları oynatmaya karar verir. Zaten onlardan daha iyi kim oynayabilir ki? Tarihlerini onlardan daha iyi bilecek ve bunu izleyiciye hissettirecek başka kim olabilir? Sue ikinci darbeyi de yer. Bu 4 genç, kendi tarihlerinden bihaber, tarihine yabancı, ülkesine yabancı, doğduğu toprakların üzerinde artık sadece birer aylak adamdır. Dedesinin günlüğünde okuduğu, kendi ülkesinin özgürlüğü ve bağımsızlığı için canını vermeye bir an bile tereddüt etmemiş kahraman insanlardan eser kalmamıştır artık. Aslam, kendisine DJ diye hitap edilen Diljeet, Sukhi ve Karan, hayatta hiçbir amacı olmayan, hedonist, tamamen Batı’nın kültürüne adapte olmuş, tarih bilinçleri kapanmış insanlar haline gelmişlerdir. Sue için bu bir yıkım olur. Diğer yanda da gençlerin bu Batı özentiliğine ve Müslüman Pakistanlılara düşmanca karşı olan muhafazakar parti üyesi Laxman Padley (Atul Kulkarni) yanlışı yanlışla düzeltmeye çalışmaktadır. Sue için bu da doğru bir yol değildir. Bu gençlerin içine tarih tohumu ekerek onların anılarını canladırmak ister. Belgeseli çekme sürecinde, okuduklarını ve bildiklerini bu gençlere anlatmaya çalışır. Delhi’ye bir yabancı olarak gelen kendisidir, bu topraklarda kendisinden daha yabancı ve kendisinden daha Batılı insanlarla karşılaşmıştır. Dedesinin hayranlıkla anlattığı kahramanları bu gençlere hatırlatmak için onları da kendisiyle birlikte geçmişe götürür.

Buradan itibaren Mehra’nın bol kahramanlık içeren, bir ulusun dirilişini anlatan tarih güzellemesi ile karşılaşıyoruz. Aslam, DJ, Sukhi, Karan, Sonia ve Laxman geçmişte, Sue’nin dedesinin günlüğündeki kahramanlar olarak karşımıza çıkıyor. Uzun, şiirsel anlatılarla ve epik diyaloglarla, bu 6 kahramanın ülkelerinin bağımsızlığı için mücadele etmelerine şahit oluyoruz. Bu diyalogları ve destansı öyküleri saçma ve gereksiz bulan gençler Sue’yi her defasında hayal kırıklığına uğratıyor. Ama bu gençler tamamen apolitik olmuş değil, filmin ilk yarısında oynayacakları kahramanları çalışırken, ülkenin şimdiki halini, politikacıları, yozlaşmayı, açlığı ve fakirliği eleştiriyorlar ancak bunu değiştirmek için gereken gücü kendilerinde görmüyor, görmek istemiyorlar.

Kahramanların karakterlerini okurken, kendilerinden bir şeyler bulmaya başlayan bu 6 genç, bastığı yerleri toprak diyerek geçmeyip tanımalarını sağlayacak kıvılcımı bulamıyorlar. Bu kıvılcım acı bir şekilde geliyor. Sonia’nın hava kuvvetlerinde pilot olan nişanlısı Ajay (Madhavan) filmin ilk yarısında ülkesi için çalışan, vatanına milletine hayırlı bir genç olarak idealize ediliyor. Sue için bir örnek teşkil eden Ajay, grubun lideri ve abisi. Diğerleri, Ajay’ı örnek alıyor ancak onun gibi olmak için bir çaba sarfetmiyor, aksine onun bu yozlaşmış ülke için boşuna mücadele ettiğini düşünüyorlar. Her şeyi boşlamış bu gençliği harekete geçiren olay Ajay’ın ölümüyle başlıyor. Ajay’ın bir uçak kazasında ölmesiyle bütün grup sarsılıyor. Sadece basit bir ölüm olmayan, arkasında politik birçok oyunun döndüğü bu olay grubun fitilini ateşliyor. Filmin ikinci yarısından sonra, Aslam, Diljeet, Sukhi, Karan, Sonia ve Laxman’ın oynadıkları kahramanların karakterlerine bürünmelerine şahit oluyoruz. Ajay’ın ölümünün intikamını almak için birer kahramana dönüşen gençler bizi derinden etkileyecek ve hafızalarımıza kazınacak bir hikayenin baş kahramanları oluyorlar. Sue, bu süreçte aşık olduğu Diljeet’in ve diğerlerinin, dedesinin günlüğünde anlattığı kahramanlıklara benzer şekilde, sistemi değiştirmek için her şeylerini feda etmelerini görüyor ve onların içine ekmeye çalıştığı tohumların zaten var olduğunu, sadece yeşertilmesi gerektiğini anlıyor.

“İş, refah ve diğer dünyevi arzular beni artık cezbetmiyor. Diğer tüm ana babalar gibi, evlenip bir düzen kurmamı istediğinizi biliyorum. Ama ben özgürlüğü kendime gelin aldım.”
Filmin ilk yarısındaki, tarihe geri dönüşler, romantizm ve eğlencenin aksine filmin ikinci yarısı çok hareketli ve bambaşka bir tarzda ilerliyor. Bir filmin içine iki film sığdırmış yönetmen Mehar. Bunu izleyiciyi filmin, karakterlerin ve olayların içine iyice hapsetmek için yapıyor. Filmin ilk yarısında yozlaşmış Hindistan’ın yabancılaşmış gençlerini uzun uzun anlatıyor Mehra. İkinci yarısından sonraysa atın şahlanması gibi, bu gençler de okudukları ve dalga geçtikleri tarihin tekerrür etmesine şahit olarak o tarihin içine hapsoluyorlar.

Mehra’nın senaryoyu yazmadan önce 7 sene araştırma yapıp, Delhi’de ve Mumbai’de gençlerle konuşup onlara Bhagat Singhgibi Hindistanın özgürlük için savaşan kahramanlarını sorması sonucunda hiçbir cevap alamaması senaryonun tamamen şekillenmesine yardım etmiş. “Vatan sevgisinin bulanıklaştığını” anlayan Mehar filmin alt metnini de böylece oluşturmuş. Filme kendisinden de bazı hikayeler koymuş. Gençliğinde hava kuvvetlerine katılma isteği Ajay gibi bir kahramanı ortaya çıkarmış. Filmin bir otobiyografi olmadığını ama karakterleri yazarken genel olarak kendisinden ve arkadaşlarından esinlendiğini söylemiş. Rang De Basanti yalnızca vatan sevgisine ve özgürlük mücadelesine odaklanmıyor, aynı zamanda Hindistan’ın tarihinde çok kanlı savaşlara neden olan Hindistan-Pakistan, diğer bir ifadeyle Hindu-Müslüman çatışmasına da parmak basıyor. Laxman ve Aslam’ın karakterinde bu çatışmaya ve ortak bir amaç için bu nefretten dönülmesine yer verip, sonuçta “kardeş” olarak yaşamalarına karar veriyor Mehra.


Mehra’nın sosyo-politik altyapılı filmi çok konuşuldu ve eleştirilere konu oldu. Genel olarak olumlu eleştiriler alan film, toplumda da büyük bir yankı yarattı. Bu filmle varmak istediği hedefe ulaşan Mehra’nın başarısı elbette ödüllendirildi. BAFTA Film Ödüllerinde Yabancı Dilde En İyi Film ödülüne aday gösterildi. Filmfare Ödüllerinde en iyi yönetmen ve en iyi aktör dallarını da içeren 7 dalda ödül kazanan film, Uluslararası Hindistan Film Akademi Ödüllerinde de en iyi film ödülü dahil 4 ödüle layık görüldü. Ödülleri saymakla bitmeyen film, yabancı sinema eleştirmenleri tarafından da tam puan aldı. Rotten Tomatoes’da%83’lük skora sahip film, IMDB’de 8.4 puana sahip. L.A Weekly tarafından “cultural phenomenon” (kültürel fenomen) ve“reformist melodrama” olarak ifade edilen film Variety tarafından “tarih, politika, romantizm ve vatanseverliğin büyük bir birleşimi” olarak nitelendirildi.

*Bu yazı, ekrandedektifi.com'daki inceleme yazımdan alınarak kısaltılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder