Kim Bu Judith?

Çarşamba, Ekim 14, 2015

bir alıntı.


"Benim için her zaman yenisin ve yenileşmenin sırrına sahipsin; bununla beraber seni teşkil eden zerre ve unsurların hiçbirine yabancı değilim! Öyle ki seni ta ezelden beri tanıdığımı, güzelliğini yapan mucizeli şeylerin iştiyakını, farkına varmadan sayısız bir zaman içinde çektiğimi sanıyorum. Onlar bütün tekevvün boyunca benim kısa lezzetlerim ve uzun hasretlerim olmuşlardı. Şimdi onların hepsini sende, senin tılsımlı terkibinde teker teker buldukça şaşırıyorum. Bana gelmeden evvel neredeydin? Bütün bu mükemmel şeyler, bu emsalsiz güzellikler ve mukavemet edilmez cazibeler parça parça hangi yıldızlarda dinleniyordu? Çünkü sende onların hepsinden ve esrarengiz hasiyetlerinden bir şeyler var, dalgın ve etrafına yabancı anlarında onlara doğru uzaklaştığını, onların hülyasına büründüğünü o kadar çok sezdim ki... Söyle, seni ilk aramaya başladığım andan bugüne kadar eşyanın tenevvü'ünde geçirdiğin tecrübeleri anlat! Hangi zengin ve esrarlı madenlerde, hangi nadir hassalı ve acaip parıltılı taşlarda uyudun? Hangi muattar, göz alıcı ve kıvrak nebatlarda büyüdün ve hangi çevik hayvan vücutlarında, hareketlerinin o keskin ve zalim melekesini, vücudunun tehlikeli rehavetini elde ettin? Sesinin inhinalarını hangi dereler verdi? Gözyaşlarının sıcaklığını topladığın akşamlar nasıl akşamlardı? Kaç yaşayan ve şuurlu vücutta henüz tamamlanmamış hüviyetinin cazibe ve kudretlerini deneye deneye yetiştin? Teninin afif hicabını bulmak için kaç gül bahçesi, kaç şaire ilham verdi ve kaç bahar nefesinin rayihasını vücude getirmek için iflas etti? Mevsimlerin, aydınlığın, muzlim ve sırrına erişilmez kanunların hava ve hevesten yarattığı güzel çocuk, bana bunları anlat! Sen tabiat kadar sonsuz, mütenevvi ve tezadlarla dolusun, halbuki görünüşte saf bir düşünce kadar muayyen ve bir damla suda çınlayan güneş damlası kadar berraksın! Seni bulmak için çok bekledim! Milyonlarca, milyarlarca terkibin içinde gittikçe zenginleşen, muadilleşen, asilleşen bir arzu ile seni kainatın dört köşesinden çağırdım.Onun içindir ki şimdi seni, benden evvel, ben olan binlerce, on binlerce gölgenin göz ve kulağıyla dinliyor, seyrediyorum ve senin her kımıldanışında, her küçük değişmende bunlardan bir tanesi doğuyor. Kendimi tabaka tabaka kesif bir uykudan uyanıyor, bin türlü halde yaşanmış bulanık ve sonsuz bir zamanın içinde belirsiz yüzlerinle perde perde canlanıyor sanıyorum. Hesapsız bir tekrar arama, bulma anlarını hatırlıyorum; bu yüzdendir ki karşında dalgın ve biçareyim, bu yüzdendir ki her visal, seni tekrar kaybetmek korkusuyla beni zehirliyor, hoyrat ve zalim oluyorum ve sana, benim olmaktan başka bir hürriyet tanımıyorum. Seni kaybetmek korkusu, asırlar boyunca, oluşun çemberinde seni tekrar, yenibaştan parça parça aramak azabının korkusu... İşte bunlardır ki bana seninle tam, yekpare ve imkansız bir ölümde birleşmeyi istetiyorlar... Sen unsurlarını veren şeylere dağılmak, ben nizamını ve gayesini sende bulduğum bir vahdette ebediyet boyunca toplu kalmak istiyorum; onun için şefkatim mahbesindir!"
Ahmed Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, Tasvir-i Efkar, 1 Mart 1941, nr. 4638-282




Perşembe, Ekim 01, 2015

güz.



Yaz bitti haydi herkes evlere.. Sonbahar çocuklarının dışarı çıkma vakti geldi. Sokakları parmak arası terliklerden, sandaletlerden, dondurmadan, karpuz kabuklarından, çekirdekten temizleyin. Yaprak dökecek ağaçlar. Kavanoz bardaklarınızı da kaldırın, kahve fincanlarımızı, kupalarımızı çıkaracağız. Anneanne hırkalarımızı giyip dizlerimizi karnımıza kadar çekip kahve yudumlayıp, spotify'da en sevdiğimiz sonbahar akustiklerini dinleyeceğiz. kuruyan yaprakları toplayıp kitap ayracımız yapacağız. Artık toplanmayacak kadar kurumuş yaprakları zayi edecek değiliz. Üstüne zıplayıp ayaklarımızın fotoğraflarını çekip instagramlara koyacağız. Kozalakları toplayıp koleksiyonumuza ekleyeceğiz. Üstümüze bir hüzün çökecek ama seveceğiz bu hüznü. Şiir okuyacağız. Eylülün semtine kadar böyle gideceğiz. Şemsiyelerimizi alıp dışarı çıkacağız, yağmur tıpır tıpır yağacak şemsiyemizin üstüne. Doğumgünümüzü kutlayacağız ama parti yapmayacağız, kendimize hasır kitap çantaları hediye edeceğiz. Romantik komediler izleyeceğiz, hem ağlayıp hem güleceğiz. Ama en çok Amelie izleyeceğiz. Çöpçülere saygı duyacağız ama sokakları yapraklardan temizleyenlere kızacağız. Le Trio Joubran'ı en çok bu mevsim dinleyeceğiz. En sevdiğimiz kitapları bir daha okuyacağız. Rauf'tan Eylül'ü bir daha. Yıldızlı Atlas'ı bir daha. Yazı yazacağız. Narçiçeği daktilomuzu çıkarıp tak tuk sesler çıkara çıkara eylülü yazacağız. Salaş cafeler keşfedeceğiz. Çayı taze veren yerlere gideceğiz. Judith'le bol bol sohbet edeceğiz. Ona kekler, kurabiyeler, tatlılar yapacağız. Sonbaharın kokusu tarçındır, sahlebimize bol tarçın dökeceğiz. Bu mevsimde daha çok seveceğiz. Daha çok sevdiğimizi söyleyeceğiz. Yazın gözümüzün içine içine giren canlı renklerinden kurtulacağız. En sevdiğimiz renkler olacak her yer: krem, kahve, turuncu.. Bulutsuz gökyüzü mü olurmuş, başımızın üstünde bulutlarla gezeceğiz. Yapış yapış havadan kurtulduk artık akşamları hırkasız çıkamayacağız dışarı. Kapüşonlularımızın kollarını sündüre sündüre ellerimizi ısıtmaya çalışacağız. Kahve, bitki çayı, sıcak çikolata, sahlep içeceğiz. Adına ister güz, ister sonbahar, ister payîz, ister hazân diyelim, bu mevsime vurulacağız her seferinde. Ve evet, oturup blogda sonbahar güzellemesi yapacağız.