Kim Bu Judith?

Cuma, Eylül 04, 2020

beni tanıyor musun?

insan "ben kendimi anladım" diyebilir mi? kendini çok iyi bilmek mümkün mü? bunun için de bir ermişlik, olgunluk, kemale ermek gerekmiyor mu? bir insan nasıl kendinden emin bir şekilde "ben böyleyim" diyebilir ki? ya öyle değilsen? 


benimki manevi bir "kendini keşfetme" dönemi değil. iç yolculuğuna falan da çıkmadım, bir yere varmaya da çalışmıyorum. sadece kendimi tanımaya çalışıyorum. ben neleri severim, neleri sevmem, neye kızarım, gülerim, ağlarım, ne zaman sessizleşirim, ne zaman gürlerim. beni ben yapan şeyler neler. bunları görmeye çalışıyorum. şimdi durum böyleyken, insanlar bana "sen şöylesin, sen eskiden böyleydin" dediklerinde beni gerçekten tanımış ve benimle ilgili kalıp cümleler kurabilecek kadar beni bilmiş mi oluyorlar? daha ben kendimi tanımıyorken? ben sürekli bir devinim içindeyken? değişiyorken, gelişiyorken, düşüyorken veya yükseliyorken? beni bu dünyaya getiren annem dahi beni bilemeyebilirken? 


tuhaf. insan her zaman içi dışı bir mi? içi dışı bir değilse her zaman samimiyetsiz mi? sana karşı samimi değilken belki kendine karşı samimi oluyordur, belki de en iyisi budur. insanın kendisine samimi olması. en iyisi budur ve en zoru da budur zannımca. 


şimdi ben içimde bambaşka bir benle karşı karşıyayım. ve bu kendimi, kendime sakladım. nasıl biri olacağını bilmediğimden. bencil mi olacak? kararlı mı olacak? sevecen mi olacak? ketum mu olacak? bilmiyorum. ben bilemezken, beni başkası da bilemez. öyle değil mi? 



Salı, Haziran 30, 2020

bozuk kaygılarım ve panik ataklarım

uzun, çok uzun zamandır kendimle çetin bir savaş verdiğimin farkına vardım son zamanlarda. bunu fark etmenin şükrünü tarif etmemin mümkünatı yok. "bir kuş gibi hafifledim" ne demek anladım. öyle bir ağırlık varmış ki zihnimde, onu taşıyamayan bedenim tehlike çanları çalıp duruyormuş. ama derdi veren, dermanını da yaratmış. bir el yardımıyla üzerimdeki ağırlığı kaldırıp attım. anksiyete, panik atak, kaygı bozukluğu, her ne ise onunla yüzleştim. içtiğim ilaçlardan mıdır, yoksa iyileşme çabamdan mı, zihnim hiç olmadığı kadar sakin bugünlerde. bu duyguya hasret kalmışım. dışardan ne kadar sakin görünsem de, kafamın içinde istanbulun fethi kargaşası vardı. filler tango yapıyordu sanki. ama heavy metal eşliğinde. dalga geçtiğime bakma sevgili okur, evet çok absürd ama bir o kadar da gerçek şeyler yaşanıyordu orada. anlatsam, fillerin heavy metal çalarken tango yapması daha makul gelir.

doktorum dedi ki daha "rasyonel" düşünmeye başladın. bu bir nimet. üç kere öpüp başıma koyarım ben rasyonel düşünceyi. canım rasyonellik. zihni benimki kadar kalabalık olan biri çok güzel şeyler ortaya koyabilirdi mesela, goya bir resim yapardı, dante bir komedya yazardı, bach bir senfoni yaratırdı. ben ne yaptım? panik atak oldum. bravo.

bir daha o yola girer miyim? asla. eğer girecek olursam, umarım bu defa iyi bir kitap yazarım.

anladım ki normal insanların beyninde bir süzgeç var, işe yaramayan tüm bilgileri ve olayları süzüp atıyor. benim ya öyle bir süzgecim yoktu ya da tıkanmıştı. bunu anlamam 10 yılımı alsa da hiç de geç değil. otuzuma yaklaşırken panik-free, kaygı-free bir insan olacağım. her ne kadar, şimdiden " ya ilaçlarımı bıraktıktan sonra daha kötü olursam" paniği yaşayıp saçma bir panik-ception içine girmiş olsam da, biliyorum ki istersem başarabilirim. miladım 2020 olsun. tüm insanlığın yaşadığı en kötü yıl -umarım bu en kötüsüdür - olsa da benim için sanırım en iyi yıl olacak. teşekkürler Tanrım. nasıl da şer bildiklerimizi hayra çeviriyorsun..

bu yazdıklarımı ilginç de olsa birileri okuyor görüyorum. ne ararken karşılarına ben çıkıyorum bilmiyorum ama, sevgili okur, bambaşka bir şey ararken karşına ben çıktıysam ve yazdıklarım sana tanıdık geldiyse, bil ki yalnız değilsin. ben anormal miyim diye üzülme, evet öylesin ama anormal olmak çok da kötü bir şey değil. normal olanlar da çok mutlu değil zaten. kendini sev, kendi omzuna yaslanıp derin bir nefes al ve şükret. hepsi geçecek.


Perşembe, Mayıs 28, 2020

changed.

I was raging, it was late
In the world my demons cultivate
I felt the strangest emotion but it wasn't hate, for once
Yes I'm changing, yes I'm gone
Yes I'm older, yes I'm moving on
And if you don't think it's a crime you can come along, with me
Life is moving, can't you see
There's no future left for you and me
I was holding and I was searching endlessly
But baby, now there's nothing left that I can do so
So don't be blue
There is another future waiting there for you
I saw it different, I must admit
I caught a glimpse, I'm going after it
They say people never change, but that's bullshit, they do
Yes I'm changing, can't stop it now
And even if I wanted I wouldn't know how
Another version of myself I think I found, at last
And I can't always hide away
Curse indulgence and despise the fame
There's a world out there and it's calling my name
And it's calling yours, girl it's calling yours too
It's calling yours too, it's calling yours too, it's calling yours too
It's calling out for you
Arise and walk, come through
Someone beyond that door is calling out for you
Arise and walk, come through
It's calling out for you
Arise and walk, come through
Someone beyond that door is calling out for you

tame impala.

Perşembe, Mayıs 21, 2020

where is my mind?


uyuyamadım. uykusuzluğumun yarattığı çıkmaza çözüm de bulamadım. bu çıkmazda ne mi vardı? baş ağrısı, mide bulantısı, titreme, kalp çarpıntısı, ağlama krizleri. ve "neden böyleyim?" sorusunun cevabını asla bulamayıp kendimi suçlamam. kendimden nefret etmem. en kötüsü de buydu.

ama en sonunda sorunu kabul edip, çözümünü bulmak için bir adım attım. aslında bu adımı atarken, çok büyük bir gerçeği ortaya çıkarmış oldum. sorun, hep sandığım gibi "ruhumda" değildi, "zihnim"deydi. beynim yani. gereksiz bir sürü ayrıntıyla doldurduğum, asla unutmayı denemediğim tonla hatırayla dolu kafamın içi. sorun anakartta değildi, bellek dolmuştu ve hata veriyordu. sorun ruhum değildi, o emin ellerdeydi çünkü. düşüncelerime hükmedebilirsem, bu sorunu sonsuza kadar çözmüş olacağım. biraz destekle. yolum belki çok uzun. ama olur. oldurur.

Cuma, Nisan 24, 2020

kurtlarla koşan kadınlar sürüsüne katıldım.

3 yıl önce bu zamanlardı, hep ertelediğim Kurtlarla Koşan Kadınlar'ı okumaya başladım. 3 vesayet değiştirerek gidiyordum işe ve yanımda bu kalın kitabı taşıyordum ama okudukça ruhum hafifliyordu. metro yolculuğum zamanda yolculuğa dönüşmüştü ve Estes'e gidip geliyordum. Estes bir cantadora. Yani masal toplayıcısı. Her masalda, sanki bir ormanda yaktığımız ateşin etrafına toplanmışız ve O bize komik, korkunç, büyüleyici, duygusal, cesaret verici masallarını anlatıyor gibi. tabi yanımızda vahşi kurtlar da var. onlarla koşuyoruz çünkü.

2017'de kitaptan alıntıları yazmaya başladım, küçük bir defter olsun, arada açıp nefes alayım istedim. son cümlesi birkaç gün önce bitti.

"hepimiz vahşiye özlemle doluyuz. bu özlemin kültürel olarak onaylanmış pek az panzehiri var. bize bu tür bir arzudan utanç duymamız öğretildi. uzattığımız saçlarımızı duygularımızı saklamak için kullandık. ama vahşi kadın'ın gölgesi gündüz ve gecelerimiz boyunca pusuya yatmış bir halde hala varlığını sürdürmekte. nerede olursak olalım arkamızda tırıs giden bu gölge kesinlikle dört ayaklı."

"psişedeki vahşi güçle ilişkinin koptuğuna dair duygu tonlu belirtilerden bazıları nelerdir? sürekli olarak aşağıda belirtilen yollardan birisiyle hissetmek, düşünmek ya da davranmak derin içgüdüsel ilişkinin kısmen zedelenmesi ya da sürekli yitirilmesi demektir. sadece kadınların dilini kullanırsak bu belirtiler şunlardır: kendini had safhada yavan, yorgun, kırılgan, çökkün, kafası karışık, suskun, dizginlenmiş, heyecansız hissetmek, kendini korkmuş, aksak ya da zayıf, esinsiz, cansız, ruhsuz, anlamsız, utangaç, sürekli kızgın, hafifmeşrep, aklını yitirmiş hissetmek, kendini güçsüz, sürekli kuşku içinde, sarsak, tıkanmış, bir işin sonunu getiremez, yaratıcı hayatın altını oyan tercihler yapan, kendi döngülerinin dışında yaşamaktan mustarip, kendini aşırı koruyucu, uyuşuk, belirsiz, mütereddit, kişiliğine uygun adımlar atamayan ya da sınırlar koyamayan biri olarak hissetmek.
kendi başına bir işe girmekten ya da kendini açığa vurmaktan korkmak, akıl hocası, anne baba aramaktan korkmak, eksik çalışmasını bir yapıt haline getirmeden önce sergilemekten korkmak, bir yolculuğa çıkmaktan korkmak, başkasına ya da başkalarına bakmaktan korkmak, koşmaya devam etmekten, durmaktan, yavaşlamaktan korkmak, otorite önünde sinmek, yaratıcı tasarılardan önce enerjisini yitirmek, ürkme, küçük düşürülme, endişe, uyuşukluk, bunaltı.
başka yapacak bir şey kalmadığında dilini tutmaktan korkmak, yeniyi denemekten korkmak, karşı koymaktan korkmak, sesini yükselterek, karşı çıkarak konuşmaktan korkmak, midesinin bulanmasından, heyecandan midesine sancılar girmesinden, midesinin ekşimesinden, ortada kalakalmaktan, boğulmaktan, çok kolay uzlaşmacı ya da nazik biri olmaktan, intikam almaktan korkmak.
durmaktan korkmak, harekete geçmekten korkmak, durmadan üçe kadar sayıp başlayamamak, üstünlük kompleksi, müphemlik hissetmek, ama yine de başka açılardan tamamen yetenekli, tamamen işlevsel olmak. bu saydıklarımız bir çağın ya da bir yüzyılın hastalığı değildir ve kadınların her tutsak alınışında, vahşi doğanın her tuzağa düşürülüşünde, her zaman ve her yerde salgın bir şekilde kendini gösterir."

"kadınların hayatı durağanlık içindeyken ya da can sıkıntısıyla dolu olduğunda, bu her zaman vahşi kadın'ın ortaya çıkma zamanının geldiğini gösterir, ruhun yaratıcı işlevinin deltayı doldurmasının zamanıdır."

"içgüdüsel doğayla yan yana olmak, dağılıp gitmek, her şeyi soldan sağa, siyahtan beyaza doğru değiştirmek, doğu ile batıyı ters yüz etmek, çılgınca ya da denetimsizce davranmak anlamına gelmez. temel toplumsal ödevlerin bir kenara bırakılacağını ya da daha az insani bir hale gelineceğini de anlatmaz. aksine bunun tamamen tersidir. vahşi doğa insanı büyük ölçüde bütünler."

"içgüdüsel doğayla yan yana olmak, hayat alanını belirlemek, kendi sürüsünü bulmak, yetenek ve kusurlarına bakmaksızın güven ve gurur duyarak bedeninin içinde olmak, kendi yararına konuşmak ve hareket etmek, farkında ve uyanık olmak, sezgi ve algının doğuştan gelen dişil güçlerine dayanmak, kendi döngülerine girmek, ait olunan yeri bulmak, vakarla yükselmek, mümkün olduğunca yüksek bir bilinç düzeyini korumak demektir."

"klasik psikolojinin şekillenmeye başladığı dönemlerde, kadınların merakına tamamen olumsuz bir anlam yüklenirken, aynı özellikteki erkeklere araştırmacı adı yakıştırılmıştır. kadınların her işe burunlarını soktukları söylenirken, erkeklere öğrenme heveslisi denmiştir. aslında kadının merakının sadece sıkıcı bir röntgencilikmiş gibi sıradanlaştırılması kadının içgörüsünü, içedoğuşlarını, sezgilerini inkar eder. tüm duygularını yadsır. onun en temel güçleri olan ayırt etme ve neden sonuç ilişkilerine dayanarak belirleme yetilerine saldırmaya çalışır."

"kültür, ailenin ailesidir. eğer ailenin ailesinin çeşitli hastalıkları varsa, o zaman o kültürdeki bütün ailelerin aynı rahatsızlıkla mücadele etmeleri gerekecektir. cultura cura - kültür iyileştirir. eğer kültür bir şifacıysa, aileler nasıl şifa bulacaklarını öğrenirler, daha az kavgacı, daha onarıcı, çok daha az yaralayıcı, çok daha nazik ve sevecen olurlar. yok edicinin egemen olduğu bir kültürde doğması istenen tüm yeni hayatlar, gitmesi istenen tüm eski hayatlar hareket etme yetisinden yoksundur ve o kültürün bütün yurttaşlarının ruhsal hayatları hem korku hem de tinsel kıtlıkla felç olur."

"genellikle yaratıcı hayatın yavaşlayarak durmasının nedeni, psişedeki bir şeyin bize değer vermemesi ve bu şeyi başımızdan atıp özgürlüğe koşmak yerine, onun ayaklarına kapanmamızdır. çoğunlukla durumu düzeltmek için gereken şey, kendimizi, düşüncelerimizi, sanatımızı, daha önce olduğundan çok daha fazla ciddiye almamızdır."

"hem safdil kadın, hem de içgüdüleri zedelenmiş kadın için tedavi aynıdır: sezgilerinizi, içsel sesinizi dinleme alıştırması yapın, sorular sorun, merak edin, gördüklerinize bakın, duyduklarınıza kulak verin, sonra da doğru bildiğiniz şeye göre davranın. bu içgüdüsel güçler ruhunuza doğuştan kazınmıştır. yılların külü ve artığıyla örtülmüş olsalar bile, bu dünyanın sonu değildir, çünkü yıkanıp temizlenmeleri mümkündür. bir parça temizlik, fazlalıkları atma ve pratik yapmakla algılayıcı güçlerinize tekrar asıl hallerini kazandırabilirsiniz."

"kendimiz olmamız, diğer pek çok kişi tarafından dışlanmamıza neden olur. buna karşılık başkalarının isteklerine boyun eğmemiz de kendimizden sürgün edilmemize yol açar. bu, azap verici bir gerilimdir ve katlanmak gerekir, ama bizi bekleyen seçim de çok açıktır."

"sizi tıpkı yerdeki bir ağaç, evdeki bir çiçek ya da yan avludaki bir gül bahçesi gibi canlı, gelişen bir criatura, bir varlık olarak gören bir sevgiliye, dosta sahipseniz... size gerçek, yaşayan, soluk alıp veren bir kendilik olarak, insan olan ama çok güzel, ıslak ve büyülü şeylerden yapılmış bir kendilik olarak bakan bir sevgiliye ve dostlara sahipseniz... sizdeki criaturayı destekleyen bir sevgiliye ve dostlara sahipseniz, işte aradığınız insanlar bunlardır."

"sezgiyle bağlantıyı güçlendirmenin bir başka yolu, kimsenin canlı enerjilerinizi, yanı kanılarınızı, düşüncelerinizi, fikirlerinizi, ahlaki değerlerinizi, ideallerinizi bastırmasına izin vermemektir. bu dünyada çok az doğru-yanlış ya da iyi-kötü vardır. öte yandan yararlı ve yararlı olmayan vardır. kimi zaman yıkıcı şeyler de vardır, doğurgan şeyler de. uygun bir şekilde bütünleşmiş ve iyi niyetli eylemlerin yanı sıra, öyle olmayan eylemler de vardır. ama bildiğimiz gibi, bir bahçenin ilkbahara hazır olması için, sonbaharda ters yüz edilmesi gerekir. bahçe her zaman çiçeklenemez. ama bırakın hayatınızın alt üst oluşlarını kendi içsel döngüleriniz düzenlesin, dışınızdaki başka güçler, kişiler ya da içinizdeki negatif kompleksler değil."

"vahşi kadın cesaret eden, yaratan ve yıkandır. bütün yaratıcı eylem ve sanatları olası kılan ilksel ve buluşçu ruh odur. o etrafımızda bir orman yaratır ve biz de hayata bu yeni ve özgün açıdan bakmaya başlarız."

"bir hayat çok fazla kontrollü olduğu zaman, kontrol edilemeyecek kadar az bir hayat kalır."

"artık size vermedikleri şeyler üzerinde zaman harcamayı bırakıp, zamanınızı daha çok ait olduğunuz insanları bulmaya ayırmalısınız. belki de özgün ailenize ait değilsiniz. genetik olarak ailenizin bir üyesi olsanız da huy bakımından belki de başka bir insan grubuna aitsiniz. ya da ailenize üstünkörü bir şekilde ait olabilirsiniz, bu sırada ruhunuz sıçrayarak dışarı çıkar, yoldan aşağı koşar, ve başka bir yerde oburca, şapır şupur tinsel kurabiyeler yiyerek mutlu olur."

"lütuf olarak dışlanma: eğer her kalıba uymaya çalıştıysanız ve bunu beceremediyseniz şanslı olduğunuz söylenebilir. bir şekilde dışlanmış biri olabilirsiniz, ama öte yandan ruhunuzu korumuşsunuz. insan durmadan uymaya çalışıp başarısız kaldığında ortaya tuhaf bir fenomen çıkar. yaban kişi kovulur, ama aynı zamanda psişik ve gerçek akrabalarının ki bunlar bir çalışma alanı, bir sanat biçimi, bir insan topluluğu olabilir, kollarına da itilmiş olur. insanın ait olmadığı bir yerde kalması, bir süre kaybolmuş bir şekilde dolaşıp durarak istediği şeyleri araması asla bir hata değildir. asla."

"bıçağın kemiğe dayandığı ve artık intiharı düşünen bir kadınla çalışıyordum. verandasına ağını kuran bir örümcek gözüne çarpmıştı. bu küçük hayvancıkta bu kadının ruhunun etrafındaki buzu kırıp onu tekrar özgürleştiren ve büyüten şeyin tam olarak ne olduğunu asla bilemeyeceğiz. ama hem psikanalist hem cantadora olarak çoğu kere en iyileştirici şeylerin doğadan, özellikle de çok kolay ulaşılabilir ve basit olanlardan çıktığına inanıyorum. doğanın ilaçları güçlü ve yalındır. karpuzun yeşil kabuğu üzerindeki uğurböceği, bir pamuk ipliğindeki nar bülbülü, mükemmel çiçekler açmış bir yabani ot, kayan bir yıldız, hatta sokaktaki kırık bir cam parçasında yansıyan gökkuşağı, doğru ilaç olabilir. devamlılık garip bir şeydir. muazzam bir enerji açığa çıkarır. beş dakika durgun suyu düşünmek bile onu bir ay boyunca besleyebilir."

"yıllarca vahşi kadın arketipinin mitsel hayatını taşıyan kadınlar sessizce ağladılar. neden bu kadar farklıyım, neden böyle garip bir aileye doğdum? hayatlarının nerede fışkırmasını istedilerse, birileri hiçbir şey büyümeyecek şekilde toprağı tuzlamak için oradaydı. doğal arzularına gem vurmak için konan bütün yasaklar yüzünden işkence çektiler. doğanın çocukları olanlar, çatılar altında saklandılar. bilim insanları olanlara, anne olmaları söylendi. anne olmak isteyenlere, tamamen kalıba uymalarının iyi olacağı söylendi. bir şey icat etmek istediklerinde, pratik olmaları söylendi. yaratmak istediklerinde bir kadının ev işlerinin hiç bitmediği söylendi."

"sizi kara koyun, başı boş buzağı, yalnız kurt diye çağırırlarsa sinmeyin ve kendinizi küçültmeyin. anlayışı kıt olanlar, uyumsuzların toplum üstünde yıkıcı bir etkileri olduğunu söylerler. ama yüzyıllar boyunca kanıtlanmıştır ki farklı olmak toplumun kıyısında durmak demektir. özgün bir katkı, kültürüne yararlı ve şaşırtıcı bir katkı yapmayı neredeyse garantilemek demektir."

"rehberlik aradığınızda küçük yüreklilere asla kulak vermeyin, onlara karşı nazik olun, onları kutsamalara boğun, hoş tutun ama öğütlerini dinlemeyin. eğer size bir ara, meydan okuyan, işe yaramaz, şımarık, kurnaz, asi, itaatsiz, isyankar denmişse doğru yoldasınız, vahşi kadın yakınlardadır."

"çok, çok fazla sayıda kadın gerekli bilince ulaşmadan önce korkunç bir söz vermişlerdir. genç kadınlar olarak temel bir yüreklendirmeden ve destekten öyle yoksun, üzüntü ve gücenmeyle o kadar doluydular ki, kalemlerini bıraktılar, sözcüklerini kilitlediler, şarkılarını susturdular, sanat çalışmalarını dürdüler ve bunlara bir daha asla dokunmamaya ant içtiler. böyle bir durumdaki kadın, istemeden de olsa kendi eliyle yaptığı hayatıyla birlikte fırına girmiş demektir. hayatı küle döner."

"bugün dünyanın çeşitli bölgelerinde eğer bir kadın politik, toplumsal, tinsel, ailevi veya çevresel açılardan taraf tutarsa, bazı kralların çıplak olduğunu gösterirse, ya da yaralananların, sesi olmayanların sözcüsü olursa, çoğu zaman vahşileşip, vahşileşmediğini yani delirip delirmediğini anlamak için onu böyle davranmaya iten sebepler didik didik edilir."

"kadınların vahşi doğaları açısından bakıldığında, onları sadece sarhoş eşlerle, istismarcı patronlarla, sömürücü ve zarar verici gruplarla kalacak şekilde etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda tüm kalpleriyle inandıkları şeylere destek olmak için ayağa kalkamayacak şekilde hissettiren de şiddetin bu normalleştirilmesi halidir, bilim adamlarının daha sonra öğrenilmiş çaresizlik adını verdikleri şeydir."

"kadınlar konuşmadıkları zaman, yeterince insan konuşmadığı zaman, vahşi kadın'ın sesi susar ve bu yüzden dünya doğal ve vahşi olanın sesinden arınır. sonunda kurtlar, ayılar ve yırtıcı kuşlar da suskunlaşır. şarkılar söylemeler, danslar ve yaratımlar da suskunlaşır. sevme, onarma ve kucaklama susar. temiz havanın, suyun ve bilincin sesleri yas tutar."

"ev nerededir? sorusunun tam yanıtı daha karmaşıktır. ama bazı bakımlardan içsel bir yerdir, mekandan çok zaman içinde bir yer. bir kadının kendisini tek parça hissettiği bir yer. ev, başka bir şey zamanımızı ve ilgimizi telef ettiği için bir düşünce ya da duygunun kesilmesi ya da bizden koparılması yerine, devam ettirebildiği yerdir. ve çağlar boyunca kadınlar, görevleri ve gündelik işleri sonsuz olduğunda bile öyle bir yere sahip olmanın, onu kendileri kılmanın binlerce yolunu bulmuşlardır."

may the wolf be with you my sisters. 

pitch-black

üç gün önce bir başlık kaydettim, bir anda aklıma ingilizce bir kelime geldi: pitch-black. siyahtan da siyah. kapkara. daha doğrusu bizdeki zifiri gibi bir şey. niye aklıma geldi bilmiyorum, bununla ilgili bir şey yazarım dedim herhalde. şimdi tekrar açınca, evet dedim, ne yazacağımı buldum.

birkaç gündür, neredeyse bir haftadır uyuyamıyorum. gözlerim kapalı, uyku haline geçecek gibiyim ama zihnim ve bilincim hiç olmadığı kadar uyanık. aynı anda dokuz milyon sahne oynuyor zihnimde. ama hepsi karanlık. pitch-black. 

niye uyuyamadığımı düşünüyorum devamlı. sebep hem çok hem de hiç yok. gün içerisinde, aydınlıkla beraber üzerine hiç düşünmediğim şeyler, gece olup da her yer kararınca bir anda meydana çıkıveriyor. ortada ne bir olay örgüsü ne de bir konu başlığı var, ama öyle hikayeler yazıp duruyorum ki. şu an içinde bulunduğumuz tuhaf durum bunun müsebbibi olabilir. her şeyin bilinmez olduğu, öngörü kabiliyetimizi kaybettiğimiz, elimizle yokladığımızın hep boşluğa çıktığı bir durum. pitch-black. 

bu durumdan kurtulmak için kendimce çözümler arıyordum. iki gün önce nakış yapmak için malzemeler aldım, çekmecede birkaç defa dışında hiç dokunmadığım suluboya seti duruyorken. heyecanlandırmadı değil, ama geçen gün bin beşyüz parçalık kaplumbağa terbiyecisi puzzle'ını yapmaya başladığımda da heyecanlanmıştım. biraz durdu masada, sonra toplandı ve kaldırıldı. kitap okuyorum, yazmaya çalışıyorum, bir dizi takip ediyorum, mutfakta bir şeyler deniyorum. sonra bugün okuduğum kitapta bu yaptıklarımın ne kadar anlamsız olduğunu öğreniyorum. teşekkürler. diyor ki kitapta, aynı anda birçok şeyi yapmaya çalışanlar, aslında hiçbir şey yapamazlar. kendilerini meşgul ederek çok şey başardıklarını düşünürler, ama aslında koca bir hiçtir ellerine geçen. koca ve derin bir hiç. pitch-black. 

sanırım bu halimiz bir süre daha devam edecek. ama kendimi soktuğum bu zifiri karanlığın bir an önce dağılması ve güneşin beni aydınlatması gerek. bunun da yolu sanırım neler için şükür ettiğimi hatırlamam. çünkü teşekkür etmek, her zaman iyi hissettirir. mesela geceye teşekkür etmekle başlayabilirim. sonunda güneş doğuyor çünkü. tekrar yükselmek için önce dibi görmek gerek. umarım şu zamanlar, dünya dibi görmüştür ve bütün bunlar daha iyi olacağımız içindir. başka türlüsünü düşünmek istemiyorum.

Cumartesi, Nisan 18, 2020

the phantom of the opera




evden çıkamadığımız şu günlerde, muhtemelen ömrümüzde bir daha göremeyeceğimiz şeyler oluyor. belki hiçbir zaman konserine gidemeyeceğimiz sanatçılar, sosyal medya hesaplarında canlı konserler veriyor. andrea bocelli geçenlerde duomo di Milano'da tek başına canlı konser verdi, tüm dünya evlerimizde izledik. çok tuhaf gerçekten. 

bugün de youtube'da bir kanal yardım toplamak amacıyla the royal albert hall'de 2011'de gösterim yapan the phantom of the opera'yı 48 saatliğine tüm dünyada yayınladı. operadaki hayalet bir şaheser. 2 ay önce Londra'da her majesty's theather'da izlerken, şimdi evimde, sokağa çıkma yasağı varken, pijamalarımla izliyorum. hayat gerçekten çok tuhaf. 

"the phantom of the opera is there, inside your mind."